FELSEFE-PSİKOLOJİ

FELSEFE NEDİR ?


FELSEFE NEDİR?: Yunanca; ”seviyorum”, ”peşi sıra koşuyorum”, ”arıyorum” anlamına gelen ”phileo” ile ”bilgi” anlamına gelen ”sophia” sözcüklerinin birleşmesinden oluşan felsefenini sözcük anlamı: ”bilgelik sevgisi” ya da ”bilgi sevgisi”dir.  
Bu disiplinle uğraşan her türden araştırmacıya filozof adı verilmiştir. Başlangıçta tüm bilim ve disiplinleri içeren felsefenin, daha sonra kendisinden ayrılan tüm diğer disiplinlerden konusu ve yöntemiyle ayrıldığını görüyoruz. Felsefenin konuları; genel olarak varlık, bir bütün olarak evrenin kendisi ve insanın eylemlerini, yaşamını ve yazgısını en temel bir biçimde etkileyen şeylerdir. Bilim bilgi verir, felsefe ise bilginin ne olduğunu, neyi ve nasıl bilebileceğimizi araştırır. Bilimlerin ayrı ayrı ele aldığı konuları felsefe, bir bütün olarak ele alır ve en genel ilkelere ulaşmaya çalışılır.
Felsefe bir düşünce faaliyetidir. Soru sorabilme yeteneğine dayanır. Belirli türden sorularla felsefe, insanların kendileri ve yaşamın anlamı üzerinde düşünmelerini sağlar. işte bu düşünme faaliyeti sonucunda felsefe bilgisi adını verdiğimiz bilgi türü ortaya çıkar. Felsefenin ne anlama geldiğini daha iyi kavrayabilmek için bilginin ne olduğunu ve kaç tür bilgi olduğunu öğrenmemiz gerekir.


PSİKOLOJİ NEDİR ?


Etimoloji


Ruhbilim

Os. Ruhîyât, Fr. Al. Psychologie, İng. Psychology

Ruhsal yaşamın bilimi


Yunanca ruh anlamına gelen psykhe deyimiyle bilgi anlamına gelen logos deyiminden türetilmiştir. Antik çağ Yunancasında psukhê deyimi duysal ruh anlamına geliyordu. Dilimizdeki ruhbilim deyimi de bu anlama uygundur ve özellikle ruh'la tin deyimleri arasındaki anlam ayrılığını göz önünde tutmuştur. Bu anlamda ruhbilim deyimi, canlı örgenliğin bedensel yanını inceleyen bilimi dile getiren fizyoloji deyimine karşı olarak canlı örgenliğin ruhsal yanını inceleyen bilimi dile getirir.

İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim.

Bir grubu, bir bireyi belirleyen hareket etme, düşünme, duygulanma biçimlerinin bütünü.

Davranışsal düşünüş, davranış biçimi.


Psikolojinin tanımı, gözlenebilen, ölçülebilen insan ve hayvan davranışlarıdır.
 
Psyche + Logos sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Psyche ruh anlamına gelir, logos da bilim/bilgi demektir. Psychelogos yani Psikoloji sözcük anlamıyla "ruhbilim"dir.

Bilim Olarak Psikolojiİnsan bir canlı olarak çevresine uyum sağlamak ve kendi içinde de dengeli bir gelişme sağlamak ister. Psikoloji de elde ettiği yasaları yine insana uygulayarak onun davranışlarını açıklayabilir, önceden kestirebilir, kontrol edebilir. Böylece, insana bu gelişim ve uyum sürecinde yardımcı olabilir.

Günümüzde psikolojinin bulgularından, çok değişik alanlarda yararlanılır. Eğitim, tıp, endüstri, ekonomi alanlarında psikolojik bilgilerin kullanımı, insanların daha başarılı olmasını sağlamaktadır. Büyüme, gelişme, yetenekler, ilgi, zeka, heyecan, bellek, düşünme, öğrenme konularında elde edilen psikolojik bilgilerin eğitim alanında kullanılmasıyla bu alanda başarı yükselmiş, daha sağlıklı, daha modern bir eğitim anlayışı gelişmiştir.






FELSEFE ve PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ


Psikoloji, insan davranışlarını anlama çabasıyla doğmuştur. Grek kökenli psyche ve logos’un birleşiminden oluşur ve sözlük anlamı ruhu öğrenmektir. Ancak psikoloji ruhu öğrenme çabasında değildir. En kısa tanımıyla psikoloji insan ve hayvan davranışlarını inceleyen pozitif bir bilim dalıdır.

Psikoloji ruhu incelemez, ruh hakkında felsefenin aksine spekülatif açıklamalar yapmaya çalışmaz. Psikoloji zihin süreçleri bilimidir. Objektif gözlemlere dayanarak insan davranışlarını açıklar. Oysa felsefe tüm alanlarda olduğu gibi insan doğasına ilişkin yaptığı açıklamalarda da tamamen subjektiftir. Felsefe ve psikoloji arasındaki en önemli ayırımda buradadır.

Felsefe, belli olay gruplarını konu olarak alan ve bunların nedenlerini gözlemek, kendilerine göre meydana geldikleri konuları ifade etmek amacını güden bilimlerden farklı olarak açıklamak, evrensel olay veya fenomeni anlatmak için bu grupların ve onların özel kanunlarının üstüne yükselen insan zihninin çabasıdır

Felsefe, metodlarının ve sistemlerinin ilk maddesini bilimden ve özellikle psikoloji ve psikoloji’ye bağlı olan bilimlerden alır. Felsefe olmasa bilimler, birliği olmayan bir küme, cansız bir bedendirler; bilimler olmasa felsefe bedensiz bir ruh halini alır. Bilimler genişledikleri ölçüde felsefe teorileri sağlamlaşır. Her bilimsel hareket bir felsefi hareketi meydana getirir.




EGO NEDİR ?


Latince bir kelime olan Ego, ben, benlik, kendilik demektir. Ego, egoizm, bencillik, id ve superego kelimeleriyle ilişkilidir. Egonun, bireyi diğerlerinden ayırt eden göreceli, soyut bir varlığı vardır. Ego insanın hem özne boyutunu tanımlayan irade, bilinç ve vicdanı hem de onun nesne boyutunu tanımlayan, dürtülerini, iç isteklerini, tutkularını, içsel enerji kaynaklarını içine alan çok boyutlu komplekstir. Yapısı emergent özellikte olduğundan, parçaların bütünleşmesi, etkileşimi ve gelişimi sonucunda görünür hale gelen misali varlıktır. Göreceli hakikatler üzerinden kıyas yoluyla, mutlak gerçekliği, anlama aracı olan egonun varoluş fonksiyonları, organizmanın kendi sınırlarını bilme kapasitesinden, deneyimlerinden bilgi toplayıp çıkarımlarda bulunmasından, içinde yaşadığı çevreye uyum sağlama kapasitesinden türevlenir. Bu kapasiteler, içgüdüsel olarak, dürtüler halinde diğer canlılarda değişik seviyelerde bulunur. Ancak insanda bu kapasiteler, dürtüler, istekler, eğilimler, biyopsikososyal gelişim esnasında ego dediğimiz bir yapı şeklinde kristalize olup örgütlenirler. Ego, hem öznel hem de toplumsal yaşamında, bireyin kendini tanımlayıp, anlamlandırabileceği ve koruyabileceği içsel olarak işleyen bir referans noktası oluşturur. İnsan benliğinin(kendiliğin) bir bileşeni olan Ego, sosyal çevreye uyumla ve sosyo-kültürel etkilerle modifiye edilip şekillenen kristalize olan(inşa edilmiş) benlik katmanıdır.

Dinamik bir matriks olan ego çevreden gelen uyarıları, bilgileri filtre edip, yapılandıran işlemlerden oluşur. İnsanda arka planda otomatik olarak işleyen algılayıcı, seçici, düzenleyici ego sistemi, gerçekliğin filtresi ve editörüdür. Çevreden insana gelen uyarılar, ego filtrelerinde süzülüp, kontrolden geçtikten sonra, cevap üretilir. Egonun kendisi değil, düşünce, duygu ve davranış tarzları şeklinde etkileri gözlenebilir. Egonun şekillendiği sosyokültürel çevrenin inanç sistemleri ve ahlak anlayışı, onun gerçekliği filtre ve kontrol etme fonksiyonlarını etkiler. Bireyi ötekine karşı içsel koruyucu ve düzenleyici olan ego, iç ve dış gerçekleri, ya göz ardı eder, ya inkar ya da tahrif eder. Otomatik olarak işleyen ancak irade ve bilinçle kontrol edilebilir olan bu mekanizmalar, psikolojide ego savunma sistemleri olarak adlandırılır. İnsanların her biri, farklı ego filtrelerine ve kişilik ekranlarına sahiptir








İD

Ruhsal aygıtımızın en eski ve en ilkel parçası olduğu kabul edilmektedir. İçgüdülerimizi ve
doğuştan varolan her şeyimizi içermektedir. İşlemleme biçimi tamamen gerçeklik ve
mantıkla uyuşumsuzdur. Yani bilinçdışı kuralları (kuralsızlık) işlemektedir. Bu durumda
buradaki duygu ve düşünceler zaman, yer, dış dünyaya uyum kavramı tanımazlar. Asıl
olan dürtülerin tatmine ulaşmasıdır (haz ilkesi). İd bu dürtülerinin tatmin edilmesinde
(boşaltılması) egoyu kullanmaktadır, egoya baskı yapmaktadır.


EGO

Çocuk büyüdükçe dış dünyanın gerçeklikleri hazza ulaşmada bazı kuralların olduğunu
öğretir. Bu durumda altbenliğin bir bölümü özel bir evrimleşme göstererek egoyu
oluşturur. Egonun asıl görevi düzenlemedir. Bu nedenle "düzenleyici dizge" adını da
bazıları uygun görmektedir. Ego insanoğlunun dış dünya ile uyum içerisinde yaşamasını
sağlayan zihinsel işlevler bütünüdür. Yani gerçeklik kuralı egoda hakimdir (gerçeklikreality- ilkesi).
Ego dış dünyanın gerçekleri ve iç dünyanın haz arayışı arasında dengeyi sağlayan araçtır.
Bu dengenin sağlanması için ego bazı yetilerle donanmıştır.
Dürtülerin farkına varılması, algılanması (açlık, cinsellik)
Dış dünyadaki koşulların farkına varılması (yiyecek nerede, nasıl ulaşılır)
Dürtülerin üstbenliğin baskısıyla koşullara uyacak niteliğe getirilmesi (ekmek almak için
para verilir, çalınmaz)
İstemli ve uyumcul davranışın eyleme geçirilmesi
Benliğin temel işlevi anlaşılacağı üzere dış dünyaya uyumdur. Türkçe'ye yerleşen egoist
sözcüğünün bu nedenle yanlış kullanıldığı ileri sürülebilir. Burada anlaşılması gereken bir
nokta da egonun Gerçeklik ilkesiyle çalıştığı, ama idin Haz ilkesiyle çalıştığıdır. Ego bu
dengeyi sağlarken "savunma mekanizmaları" adı verilen bazı yöntemleri kullanır.




SÜPEREGO (Üstbenlik)

Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve değerlerle ilgili olarak evrimleşir.
Bu evrimin sonucunda gelişen parçaya süperego (üstbenlik) adı verilir.
Çocuk doğduğunda ayıp, yasak, günah, başkalarının hakkı, saygı gibi kavramlara sahip
değildir. Haz ilkesi yaşamını yönlendirir. Ancak biraz büyüyüp haz ilkesini devam ettirince
anne ve baba tarafından sosyal olarak uygunsuz davranışlar gösterdiğinde cezalandırılır.
Çocuk artık bir yaramazlık yaptığında anne-babasının davranışını duyup-görüp
cezalandırılacağını düşünerek davranışından çekinir. Çocuk biraz daha büyünce annebaba yanında olmasa bile otomatik olarak uygunsuz davranışı yapmaktan vazgeçer.
Çünkü anne-baba artık onun dışında birileri değildir. Artık anne-baba içselleştirilmiş ve
çocuğun zihninin bir parçası olmuştur. Nereye giderse gitsin anne-baba zihninin içerisinde
onunla gelecektir. Yargılayıcı dizge dediğimiz superegonun insan yaşantısındaki belirtisi
"suçluluk duygusu"dur.
Çocukluk döneminde gördüğümüz korku ve utanç duyguları ise superego gelişiminin
belirtilerindendir. Superego bilinçdışı ve bilinç süreçleri beraberce barındırır. Vicdan,
süperegonun bilinçli kısmında yer alır.
Superegonun (frenleyici, yasaklayıcı) ve idin (haz ilkesi) baskıları altında ego uygun
çözüm yolları arar.


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder