1883 yılında
Prag’da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna
yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudi’si annenin çocuğu olan
Franz Kafka’nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu
olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka’nın iki erkek kardeşi küçük
yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi
Almanyası’nın organize ettiği Yahudi katliamı Holocaust'da hayatlarını
kaybettiler. Kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine
yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Prag'daki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları
sonucunda Alman okullarında okudu.
1893 yılında
öğrenim görmeye başladığı Avusturya Lisesi, yalnızlığını ve kendi içine
kapanmasında büyük etken oldu. Çek kökenli bir aileden geldiği halde Almancayı
anadili olarak kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Kafka’yı, Almanlar da tam
anlamıyla kendilerinden görmediler. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka
gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almancada ustalaştı.
1901 yılında
Altstädter Gymnasium lisesini bitirdikten sonra Prag’daki Karl Ferdinand
Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi'ne girdi. Buradaki eğitimi sırasında Alman
edebiyatı derslerini takip etmeye başladı. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro
çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi. Kafka ilk eseri olan
“Bir Savaşın Tasviri” adlı öyküsünü bu dönemde yazdı.
1902 yılında
Max Brod'la tanıştı. Max Brod, Kafka’nın yaşamında önemli rol oynayan
isimlerden biri olacaktı.
1906 yılında
hukuk öğrenimini doktora ile tamamladı ve bir yıl süren avukatlık stajını
yaptı.
1907'de Sigorta
Şirketi’nde memur olarak çalışmaya başladı. Gündüzleri sigorta şirketinde
sürdürdüğü çalışma hayatının yanı sıra geceleri ölümden bile daha derin bir
uykuya benzettiği yazma işine yoğunlaşıyordu. Aynı yıl “Taşrada Düğün
Hazırlıkları” adlı öyküsünü kaleme aldı.
1912 yılında
nişanlısı Felice Bauer’le tanıştı. Onunla ilişkisini, üç kez ayrılıp yeniden
nişanlanarak,
1919’a kadar
sürdürdü. Evlenmemesine neden olarak hastalığını gösteriyordu. Oysa güncesinde
evliliği bir burjuva bağı olanak nitelendirmiş ve edebiyat hayatını
sürdürebilmesi için yalnızlığa ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Nişanlısıyla bu
ilişkisinden geriye beş yüzün üzerinde mektup kalmıştır. Bunlar, Kafka’nın
ölümünden çok sonra 1967’de “Felice’ye Mektuplar” adıyla yayınlandı.
1917’de Kafka,
verem olduğunu öğrendi.
1919 yılında
geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı.
1920 yılında
Milena Jesenska ile tanıştı. Mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve
önemli olan Milena Jesenska'ydi. Milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık
gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. Fakat Milena evli olduğundan
bu mutsuz ve imkânsız ask Kafka’yı derin acılara sürükledi. Mektuplaştıkları üç
yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler Kafka’yı üzmekten
başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği
rahatlıkla söylenebilir. Daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden
biri sayılacak olan "Milena'ya Mektupları”nda Kafka şöyle dile getirir
durumunu;
"En çok seni seviyorum diyorum
ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi
deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki..."
Milena bu mektupları 1939 yılında
yayınlaması için yakın arkadaşı Willy Haas'a verdi ve kendisi 17 Mayıs 1944'te
Almanya'da toplama kampında öldü.
1922’de emekli
oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu.
1923`de ailesinin
etkisinden kaçmak ve yazmaya yoğunlaşmak için Berlin’e taşındı, orada da Dora
Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena`dan daha şanslıydı Nazi
Almanya’sına direndi ve 1952`de Londra’da öldü.
1924 yılı 3
Haziran gecesi, 1917 senesinde kaldırıldığı Viyana yakınlarındaki Keirling
sanatoryumunda hayata gözlerini yumdu.
Kafka’nın eserlerinin hepsinde
görülen yabancılaşma olgusu, onun kendi yaşamında da belirgin bir biçimde
izlenir. Ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve
sorunsuz olacaktır. Nazilerin Çekoslovakya'yı işgali sırasında Kafka ile ilgili
birçok belge yok edildi. 20 yıl süren dostluklarının sonunda Kafka bütün
yazdıklarını ölümünden sonra yakması için Max Brod'a vermişti. Yazdıklarının
gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii Max onunla
ayni fikirde değildi ve Kafka’nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan
binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı.
Yaşamının ve yapıtlarının ortak
yani, Camus’nün dediği gibi, "Her şeyi göstermek ve hiçbir şeyi teyit
etmemektir".
Çünkü yaşamayı bir savaş, ama
önceden yitirilmiş bir savaş olarak görür. Çünkü bir insan olarak yaşamak ve
doğru yolda ilerlemek hemen hemen olanaksızdır.
Şöyle söyler : "Doğru yol yerden bir karış yüksekte
bulunan gergin bir ip gibidir. Fakat bu ip, üstünde yürümek için değil de
insanın ayağının takılıp tökezlenmesi için vardır ancak.''
1
sevgili bayan milena’ya,
size önce prag’dan, ardından da meran’dan yazdığım
kısacık mektuplarıma kesinlikle cevap beklemiyordum. umduğum gibi karşılık
yazmadınız da sevinmem gerek. sessiz kaldığımız her
2
gün iyi olduğumuzun işaretidir. bu yüzden sevinmem
gerek ki, iyi olduğunuzu bildiğim için..
yarım kalmış bir düş gibi. önümden geçip gidiyorsunuz.
masalar, sandalyeler, geçtiğimiz yer, hatta elbiseniz bile gözümün önünde.
yüzünüzün, ayrıntılarını çıkaramıyorum. kötü bir yarım düş olsa gerek bu. çok
ilginç, hem de çok..
3
tüm gece yağan yağmur nihayet durdu.
kutlayacağım bunu. kutlama şeklim ise size yazmak. bu amansız yağmurda insanın
tek mutluluğu yabancı bir çevrede olması..
4
aklımdan çıkmayan şu hastalığınız.. benim
gibi öğüt verme konusunda pek de ümit edilmemesi gerek birinden yine de duymak
isterseniz “kendinize iyi bakın. sizi sevenlerin fedakarlığı lazım” bunları da
atlatırsınız. sizden iyi haberler bekleyeceğim..
sizden istediğim çevirilerime bir anlık
bile uykunuzu feda etmemeniz. daha sonra vicdan azabı çekmek istemem.. kendim
için istiyorum. lütfen..
5
gönül ilişkilerimde edindiğim tecrübe
erkeklerin daha çok acı çektiği. aslında bu acı karşılıklıdır. kadının çektiği
acı gerçektir ama erkeğin acısı fazladır..
6
siz son mektubunuzda geniş yüreklilikle
teşekkür etmişsiniz bu uykusuz adama. olayı duyan birisi olsa amma adammış
diyecek sanki. ama o adam aslında tembelin biri süt içiyor her gün, besleniyor,
kendine bakıyor..
fakat ben ne kadar basitim, keşke
görebilseler içimi. anlatabilsem, inanırlar mı?..
uykusuzluk aklıma neler getirdi. anlamsız
ve çok laf ettim. bağışlayın beni..
7
anlaşılmaz bir insansınız milena. derdiniz
bin parça başkalarını, beni düşünüyorsunuz. uykusuzluk çektiğim için
üzülüyorsunuz..
8
sıkılıyorum size böyle hitap etmekten.
bayan milena yavan geliyor bu hitap bana. yeni memuriyete atanmış bir katibin
konuşması gibi. ama elden bir şey gelmez. yarının ne olacağı belli olmayan bir
dünyada biz hastaların dayanakları bunlar olsa gerek. sıksa bile muhtacız
bunlara; güçsüzüz biz..
kendiniz için çabalamak. mektuplarınızdan
anladığım zaten bunu yapıyordunuz. büyük bir erdem ve güven görüyorum
yazılarınızda..
dergilere gönderdiğiniz yazıları niçin
bana göndermiyorsunuz? bu bana güvensizlik mi yoksa? hayalimde canlardığım
kadına ters düşeceğimi o imajı bozacağımı mı sandınız. bu üzdü beni. size
küstüm birazcık iyi de oldu. kalbimdeki küslük size karşı hislerimi belki
dengeler..
9
bu akşam tek başıma uzun bir yol yürüdüm.
çoğunlukla başkaları ile yürürüm veya yatarım. bu akşam tek oldu. tanrım, keşke
burada olsaydınız. burada olmadığınızı söylersem aslında kendime deli
demeliyim. o kadar kuvvetli bir şekilde hissediyorum ki burada olduğunu. hayır
hayali değil, istediğim anda size dokunabileceğim şekilde buradasınız,
yanımdasınız..
11
bekliyorum. içim içime sığmadan. pazar
gününe kadar mektup yazar mısınız bana? delilik gibi geliyor bu istekler? tek
mektup yetersiz mi? herhalde yeter. ama yine de okumak istiyorum bunları
durmadan, nefes almadan. nedir bunun mantığı, ah milena! sevgili öğretmenim!.
12
yani inanmıyorum yazdıklarınıza sevgili
milena! beni yalnız ben inandırabilirim galiba. öğretmenler genellikle
öğrencilerinin kendilerine vermiş oldukları cevapları yeterli bulmazlar. oysa
bir öğrenci öğretmeninin ona öğrettiklerinden daha fazlasını nereden bilebilir
ki?.
13
yarın yine yazacağım ama ne olur bir
aksilik çıkar da yazamazsam kızmayın bana. nefret etmeyin benden. pazar günkü
mektubunu bir daha okudum da gerçekten korkunç bir mektup. keşke sizi ellerimin
arasına alabilip gözlerinizin içine bakabilseydim. eminim o zaman böyle bir
mektup yazmazdınız..
14
mektuplarınızın benim üstümdeki etkisini
hiç küçümsemeyin milena!. bu mektupta da küçük tedirginlikler çok değil
aslında. ama mutluluk veren bir acının gerçeği gibi bir şey. zaten senden
gelipte dayanamayacağım be olabilir?..
her zaman olmasa da arada sırada ‘sen’ de
bana olmaz mı?.
15
üstelik benden mektup alamayınca üzülecek
kadar da iyi bir insansınız..
16
anladığım kadarı ile milena ikimiz de çok
çekingen ve ürkek kişileriz. birbirimize gönderdiğimiz mektuplar o kadar
çekingen o kadar korku dolu ki. cevaplar dersen onlar ayrı bir korku kaynağı
ikimize de doğuştan gelmemiş bu özellikler ama ben de huy edinmiş artık.
bir odadayız milena. birbirine bakan iki
kapının ardındayız ama ayrı ayrı. biri açacak olsa diğeri hemen ürküp kapıyor
kapıyı. halbuki bu iki kişi ürkeklik olarak bu kadar benzemeseler, biri
diğerine hiç aldırış etmese açsa kapıyı çıksa dışarı odayı düzenlese. ama hayır
o da en az diğeri kadar ürküyor ve saklanıyor kapısının ardına ve o güzelim oda
bomboş kalıyor ortada.
ve bu yüzden hep ikimizi üzen yanlış
anlamalar oluyor. aslında senin anlamadığını söylediğin o mektuplar sana en
yakın olduğum zamanlar yazmış olduklarım oluyor.
17
yeryüzündeki 38 yıllık yolculuğumdan sonra
bir dönemeçte sana rastlıyorum ve bu geç gelen hiç beklemediğim karşılaşma
sonrasında ne yapacağımı bilmez şaşırıp kalıyorum. içimde fırtınalar kopamıyor,
bağıramıyorum, çılgınlıklar yapamıyorum bu yüzden. sadece diz çökmüş oturuyorum
ve karşımda duran ayaklarınızı okşuyorum..
18
yine mektubu ilgisiz yerlere saptırıyorum.
oysa ben çevirilerinizin güzelliğinden söz açıp övmek istiyordum onları. bu
arada ‘bazı’ sözcüğü için bana ne kadar kızsanız haklısınızdır. zaten son
zamanlarda en çok yaptığınız iş bu herhalde. hayır sakın yanlış anlamayın
bundan şikayetçi olduğum yok. tüm hayatımı sizin karşınızda azarlanan bir
öğrenci olarak geçirmek isterdim doğrusu..
sizi arkamdan sürüklediğim için çok
üzülüyorum bazen. öykülerimin o pis, karanlık, boğucu sokaklarında dolaştırıp
kimbilir ne bitmek tükenmek bilmeyen eziyetlere sokuyorum sizi. belki de hemen
çıkamayasınız diye o kadar uzun tümceler kuruyorum hikayelerimde. yoksa iki aya
kalmaz bitirip gidiverirdiniz öyle değil mi?.
19
balkonda aç bir serçe duruyor ben de ekmek
kırıntılarını odanın içine bırakıyorum. aç olduğu halde, yaşamak için buna
ihtiyaç olduğu halde tedirgin bekliyor. çünkü içerisi onun için bilinmeyen
karanlık bir yer. ekmek onu kendisine çekiyor o da odanın içinde sayılır
herşeyiyle bunu istiyor. sonra silkinip kendine geliyor ve kaçıp gidiyor.
biliyorum kıpırdayıp korkutmasaydım onu korkup kaçmayacaktı oradan. gelip
ihtiyacı olan ekmeği alıp gidecekti..
21
hastalığından da bahsediyorsun mektupta.
belki yatmak iyi gelebilir. bir ay önce daha iyi bir insandım galiba en azından
hasta olduğunu biliyor bunun için üzülüyordum. oysa şimdi yalnız kendi
hastalığımın peşine düşmüşüm. ama bu da sen değil misin sanki?.
23
geç geldi mektupların. sana ‘yavrucuğum’
dediğim için kızıyorsun yine bana haklısın..
şakayı severim ama hepsinin altında
birşeyler ararım. dünkü mektubunda ne kadar çok kullanmışsın ‘ve’ kelimesini.
belki de bir aşağılama vardır bunda kimbilir?.
25
milena sen şimdi yüreğime aklıma bütün
varlığımı büyüleyen o sesinle çağırıyorsun beni yanına. ama aslında beni
tanımıyorsun bile. birkaç mektup başkalarının birkaç güzel sözü aldatıyor
olabilir hala seni. belki de bütün bu söylenenlere aldanmayıp foyamı ortaya
çıkarmak için çağırıyorsun beni. başını döndüren şeyler beni görünce kaybolacak
biliyorum. bundan korkuyorum..
26
bütün bu olanlar perişan ediyor beni.
çevremdeki herşey darmadağın oluyor sonra yeniden bir araya geliyor. sonra
başımın çaresine bakmak zorunda kalıyorum. aslında yakınmamın sebebi güneşi
görmek istemeyişim, hayata geri dönmekten korkmam.
sen benim için saf, el değmemiş bir genç
kızsın milena. senin gibi tertemiz, eldeğmemiş bir beyazlığı olan biriyle hiç
karşılaşmadım ben. böyle birine dokunabilmek büyük bir cesaret işi. bu kirli,
korkak, kararsız, soğuk eli nasıl uzatırım sana..
27
kapana sıkışmışım gibi bir hisle yatakta
yatıyordum bütün gün. durmadan seni kendimden uzaklaştıracak bir şeyler arayıp
durdum. kendi kendime kızdım devamlı..
28
çılgınca bir korkunun tutsağıyım milena.
anlıyor musun korkuyorum? bu koca satranç oyununda yerim yok benim zaten.
ilgimi çekmiyor ben bütün dikkatimi kraliçeye vermişim. gözlerim yalnız onu
görüyor. şahın yerinde olmak için bütün uğraşmalarım. bunların gerçekten
olmasını istiyorsam artık başka türlü davranmam gerektiğini de biliyorum. bu
yüzden viyana’da kalma artık demem senden daha çok benimle ilgili hele şu an
söylediklerim isteklerin en masumu en arınmışı belki de. mutluluğun ta kendisi
o..
29
mektuplarını tüylerini kabartıp tetikte
bekleyen bir kedinin dikkati ile okuyorum..
30
evet milena işte viyana’da bir postahanede
oturmuş kahve içiyorum şu an. geldim milena. buna hala inanmıyorum. rüya
görüyorum sanki şu an.. bugün senin sevdiğin yerleri gezeceğim.
(viyana’da buluştuktan sonra prag’dan
yazılan mektuplar)
31
her tarafa ‘milena’ yazdım yazmayı
bildiğim tek kelime bu ve ben büyük bir coşku ile bunu herkese göstermek
istiyorum. hasta olduğum için “6 ay boyunca dinlen, günlerini boş geçirmeye
bak” diyorlar. oysa bu altı ayın sadece 4 günü izin veriyorlar mutluluğa. hala
hastaysam suç bende mi peki?
32
yolculuğumdan bahsedeyim istiyorsan biraz:
gazete alma bahanesi ile istasyondan sokağa fırladım. ama sen çoktan gitmiştin.
buna fazla üzülmedim. çünkü doğru olan da buydu.. istasyonda bana bakan yüzünü
düşündüm. unutamayacağım bir doğa olayıydı bu.
33
bütün bu başımdan geçenlerde iyilik
meleğim milena’nın hep yanıbaşımda olduğunu biliyorum. hep böyle yanımda ol ne
olur?.
34
saat gecenin biri ama sana bütün gün tek
kelime yazmamış olmam beni rahatsız ediyor. uyuyamıyorum bir türlü bu düşünce
ile..
35
seni kaybetmekten o kadar çok korkuyorum
ki milena. bazen düşünüyorum da eğer gerçekten insanlar mutluluktan
ölebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekecekti. ama ben aksine mutluluk
sayesinde tekrar hayata döndüm..
36
bu gecede sana mutlu uykular dilerken
herşeyimi sana veriyorum bir solukta! benim mutluluğum sende erimektedir..
bence istediğin zaman yalnız kalabilmek
mutluluğun en önemli nedenlerinden biridir..
37
kocanın dostu sayılmam. yalnız ona içsel
bir bağla bağlı olduğumu biliyorum. o benim için sadece bir ‘tanıdık’ da değil
bu yüzden. hele sen bence onu aldatmış sayılmazsın, seviyorsun da onu. ne
dersen de sen bunun adına. eğer bir gün seninle birleşeceksem emin ol bu onun
olmadığı başka bir ortamda olacaktır..
ben de senin gibi bu işin sonunu
düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. hele daha herşeyin bu kadar başındayken.
yalnız olsaydım eminim sonunu düşünürdüm hemen ama artık sen varsın yanımda..
38
bundan önce sana yazmış olduğum o
saçmalıkları yırt ve at lütfen asıl bundan sonra olacak ne olacaksa gerçeği
daha iyi görebiliyorum. şimdi yalnız bir şey var ki beni tedirgin eden o büyük
korkularımı, korkunç ızdıraplarımı, pusuda bekleten o da kocana karşı olan
sevgin..
39
bugün senden bir mektup gelmesi çok mutlu
ederdi herhalde beni. insanoğlu elindeki hiçbir şeyin değerini bilmeyen bir
kapitalist bence..
41
viyana’dan bu yana ilk defa bu kadar
yorgunum. bugün seni büyük koltuğa oturtacağım ve karşına geçip susacağım.
mutluluğumu kelimelere dökebilir miyim ki? elime, gözüme, yüreğime burada
olmanın mutluluğunu nasıl anlatayım? oysa ben yalnızca senin bana söylediğin
yaşamı seviyorum..
43
mektubuna yazmış olduğun bir cümlenin
bütün kelimelerini defalarca okuyorum: “onu sevdiğim doğru ama seni de
seviyorum f.” evet belki de böyle olmasaydı sen milena olamazdın ve sen olmasan
kimbilir ben ne olurdum? bu gerçeği prag’da söylemeyip viyana’dan yazman da iyi
olmuş. belki de yaptığın şeyleri senden daha iyi anlayabiliyorum milena..
45
yalvarırım sana milena benim için kötü
şeyler düşünme. seni her zaman elimde tutmak için her yola başvuruyorum.
kıskançlığı da deniyorum aptallık bu biliyorum ama söz veriyorum sana bundan
sonra bir daha olmayacak..
46
seninle buluştuğumuz günler geldi aklıma.
bak nasıl adlar taktım onlara, ilk gün en güvensiz geçendi. ikinci gün, fazlası
ile güvenliydi. üçüncü gün, pişmanlık hakimdi en güzel gün ise dördüncü gündü..
47
iyi olmam için gereken tek şeyi beni
severek zaten yapıyorsun milena..
48
kısaca şunu söylemek istiyorum milena:
etrafındakilerin o ulaşılmaz zekilikleri ile hayvanca sersemliklerine karşı
senin haklı olduğuna inanmamış olsaydım bu kadar ilgilenebilir miydim seninle?
koskoca okyanusların dibindeki bir avuç toprak o baskıya nasıl dayanıyorsa sen
de öyle dayanmalısın milena. bugüne kadar insanlara tahammül edebileceğimi,
yeryüzü ile başa çıkabileceğimi düşünmezdim hiç. ama sen şunu öğrettin bana
dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş..
50
benim durumum.. gücümü ve duygularımı böylesine
harcayıp sonuçta ölmemem!.
51
aslında başından geçenler değil önemli
olan. önemli olan sensin yalnızca..
52
buna şaşırmıyorum ama senin herşeyinle
kocana ait olup sadece benim de olabilme gibi bir ihtimalin olmasını
anlayamıyorum.
en şaşırtıcı olan bana gelme isteğin.
yanıma inersen kör olursun, batarsın dibe, sen başını dik tutmak için
çırpınacaksın. gücünü sonuna kadar kullanıp parçalanırsın ve yok olursun. benim
olduğum yerde ne mutluluk ne de iyilik var. oraya bırakılmışım ve senin yurdunun
savaş öncesi bunaklarına dönmüşüm.
53
“belki önümüzdeki ay prag’a gelebilirim”
diyorsun. gelme diye yalvaracağım sana neredeyse. hayır lütfen gelme sonunda
dönmek zorunda kalacaksın nasılsa değil mi?.
54
yarım saate yakındır gönderdiğin iki
mektupla kartını gülerek okuyorum. hangi kral mutlu olmuş benim kadar acaba..
her zaman haklısın zaten sen. ne olur
benim haksızlığımı paylaş biraz benimle..
55
sorduğun soruyu mektupla cevaplamak
imkansız milena. seni sevip sevmediğimin karşılığını bile bulmuş değilim hala.
bu yakında buluşursak cevabını yüzüne karşı söyleyebilirim. yalvarırım. milena,
viyana’ya çağırma beni. oraya geleceğim ama bununla ilgili olarak söylediğin
her şey yüreğimi yakıyor. bu istediğin olamaz.
demek sana çiçek gönderdiler ve sen de onu
odana koydun üzüldüm doğrusu buna. odandaki bir eşya olsaydım o çiçekler çıkana
kadar bir daha girmezdim o odaya. herşeyin çok uzakta olması huzursuz ediyor
beni. oysa sanki kapının tokmağına uzanacakmışım gibi yakında hissediyorum
kendimi. bu çiçekler niye bu kadar sevindirdi seni? aynı çiçeklerin
yeryüzündeki binlerce eşi de sevindiriyor mu seni? ama bu soruların cevabı
yalnız yüz yüze verilebilir..
56
kıskançlık yapmamayı başarabiliyorum ama
kıskançlığın yersiz bir duygu olduğuna anlam veremiyorum bir türlü..
paris’e gitmeyi düşünüyor musun hala? ne
kadar kalacaksın? her zaman düşündüğün sürenin yarısını söyleki fazla
üzülmeyeyim..
57
bugün göndermiş olduğun mektup çok
sevinçli, çok içten bir mektup. hiçbir kelimesi onu kurtarıcı olmaktan
çıkaramıyor gözümden. kurtarıcı milena karşında duran bu insanı yalnızca
varolmakla kurtarabiliyorsun. birini boğulmaktan kurtarmak önemli bir olaydır.
ama sonra o insana yüzme öğretmek neye yarar ki? başından atmak için seçilen
bir yol değil midir? devamlı varolduğunu bilmek daha güvenli olur o insan
için..
58
gelemem milena çünkü yalan söyleyemem. iki
sebepten yalan söyleyebilirim biri korkudan diğeri çaresizlikten. hiç gözümü
kırpmadan söylerim yalanı bu durumlarda. çaresiz kalırsam izin bile istemeden
basıp gidebilirim. ama sadece mutlu olmak için yalan söyleyemem bunu
biliyorum..
biliyorum fazla güçlü ve cesur biri
değilim yazmayı da beceremiyorum üstelik. biliyorsun ki kalbi olan insan yazı
yazamaz. benden uzaklaşırsan milena benim de kalbim duruverir..
59
yeryüzünün tüm bu uğultusuna rağmen bir
ses duyuyorum yalnız. kendi sesimi, yine çok güzel bir yazı yazmışsın okudukça
içimi bir sıcaklık sardı..
61
durmadan birbirimize aynı soruları sorup
duruyoruz. ben “hasta mısın?” diye soruyorum sen cevap yazıyorsun hastalığımın
durumunu soruyorsun. “ölmek istiyorum” diyorum bir bakıyorum sen de aynı şeyi
istiyorsun. bunu yine söylemk istiyorum ki bütün ama bütün istediğim yanında
olabilmek ve sen de bunu istiyorsun. yeter artık! yeter!.
62
mektuplarınla nasıl etkileniyorum
bilemezsin milena ama son zamanlarda birşeyler olduğunu hissediyorum. örneğin
mektuplarında çok anılara dalmaya başladın. hüzünlüsün nedenini bile
bilmiyorsun, birden bire buluşmamızı istiyorsun. bunlar canımı sıkıyor rahat
olamıyorum bir türlü. ama yine de aynı özlemi koruyorum. sustuğun için
isteyerek ya da istemeyerek bir şeyler sakladığın için uzaklaşacağım yerde
artıyor sana olan özlemim. işte bu kadar güçlüsün milena, sana nasıl
güvendiğimi anla. bir şeyler gizliyorsan mutlaka mutlaka gizlenmesi gerektiği
içindir buna hiç şüphem yok.
63
bütün bu olanlara karşı rahat olabilmemde
senin olağanüstü kimseyi üzmeme huyunun da büyük etkisi var. bunu acıdığın için
değil beceremediğin için yapıyorsun üstelik..
64
günlerim güzel geçemiyor burada. artık tek
başıma olmak da mutlu etmemeye başladı beni. bu yüzden bizimkilerin yanına
taşındım. belki de beni mutlu eden istediğim zaman gidebileceğim iki evimin
olmasıydı. anlayabildin mi? çünkü ben anlayamıyorum da..
65
ben şunun için mutluyum. bütün insanların
iyi olduğuna kafamla, kalbimle inanırım. ama vücudum inanmaz buna nedense.
korkar o kaçar hemen.
dün yine bir mektup daha yırttım
mutsuzluğun kaynağı benim herhalde. senin için bunu söylemekten çekinmene hiç
gerek yok inan..
66
hastalığımı önemsemiyordum. ilk zaman
gitmiş olsaydım doktora? belki hiçbir şey değişmezdi. gerçi beni buna
zorlayacak beni merak eden birisi yoktu. ama bugün senin için üzülen biri var:
yalvarırım milena doktora git!.
67
sana çok ihtiyacım var inan.
buluşabilirsek şayet bu yüz yüze gelmemizden önceki son mektup demektir. aylar
sonra ilk defa gözlerim bir işe yarayacak seni görerek..
68
bana çok ağır bir suçlaman var mektubunda.
“sen sadece sana lazım olduğu zaman gelmeyi bilirsin” diyorsun. doğru yanları
olabilir bunun. sonra “hoşçakal frank. o işe yaramaz telgrafı çekmenin bir
anlamı kalmadı artık, o yüzden çekmeyeceğim” diyerek beni iyice hayal
kırıklığına uğratıyorsun. ilk cümlen neyse ama ikincisini kabul edemem milena..
71
tabii ki bu yolculuğa çıkabilirim ama bir
yalan söylemem gerek ve ben yalana sığınmak istemiyorum. bunu da gururumdan
değil korkaklığımdan yapamıyorum. yalanı en sona saklamak istiyorum her zaman.
bu umuda sımsıkı sarılmış o yalanı söyleyeceğim günü bekliyorum. bu yüzden
buluşursak ortaya çıkacak güzelliklerden, sevinçlerden bahsedip te işkence etme
bana ne olur milena..
72
bana iyi ve sabırlı olduğumu söylemişsin
kendimi, iyi hissettim doğrusu ama bu sadece bir kağıt parçası sevgiyle uzanmış
bir elin yerini tutmuyor hiçbir zaman..
73
bir şeyler olacağını biliyordum bu
mektupta bunu pırıl pırıl bakan gözlerinden okuyordum. uzun zamandır
bekliyordum aslında. bütün günü kapalı perdeli arkasından uyuyarak, canı
sıkılarak geçiren biri perdeyi açtığında karanlığı görünce nasıl şaşırmazsa ben
de öyle şaşırmadım.
76
bugün hikayeler anlatamayacağım sana
kafamın içi adeta bir tren istasyonu. bir sürü tren var bazıları kalkıp gidiyor
bazıları yeni geliyor gümrük işlemleri, pasaport işlemleri yapılıyor. vizemi
soruyorlar bu sefer herşeyim tamam olduğu için rahatlıkla gösteriyorum vizemi.
onlar da çıkabilirsiniz diyorlar. “açın artık şu kapıları! acele edin lütfen.
çünkü milena bekliyor” diyorum. onlar da özür dileyip açıyorlar kapıları ardına
dek..
doğum gününü senin sevdiğin yerleri
gezerek kutlasam nasıl olur?
kitabın sonunda “yazdıklarımı beğendiniz
mi? eğer beğendiyseniz sevinirim ama tebrik için öptürmem kendimi kimseye”
diyorsunuz ve yok oluyorsunuz sanki..
77
bence büyük bir hata yapıyorsun. hep aynı
şeyi yaparak sıradanlaşan şey bunu yapamayana büyük bir özgürlük gibi görünür.
buna ölüme imrenmek denir..
78
kendini ne kadar az üzersen ben de o kadar
az üzülürüm milena. seni görmek istemeyeceğimi sana yazmaktan sıkılacağımı
nasıl geçirirsin aklından? hele seni bir kere de olsa görmüş olmaktan sonra!.
79
ama en önemlisi, senin “hiçbir zaman
olmayacak” demen. o zaman sadece bu anı yaşayalım. dünyanın üstüne kurulduğu bu
gerçek dimdik ayakta kanlı canlı duruyor ellerimizin arasında.. bu aldatma
büyük üzüntülere karşı büyük de mutluluklar vermiyor mu sanki benim sonsuz
bağlılığımın yanında birkaç masum aldatmanın sözü mü olur?.
80
benden korkup kaçman olmayacak bir şey
değil. sanki ayağımdaki ağırlıklar yüzünden dibe doğru hızla batıyorum. bir işe
yaramayacağımı bildiğinden elini uzatma imkanı olsa bile uzatmayacaklar. bu
sözleri sana değil boş bir kafa ile görebildiğim gölgene söylüyorum..
81
ne olur milena, seni bu yeryüzünde
umutsuzluğa düşürüyorsam ne olur tiksinme benden. bu dileğimi kime ilettiğimi
de bilmiyorum. sadece yalvarıyorum...
82
“benimsin” sözünden daha değişik bir
sözcük söylemeni beklerdim senden. bu sözcük sevgiden çok geceyi, yakınlığı
çağrıştırıyor. doğru büyük bir yalandı ve ben sırf kendimi aklamak için
katılmıştım o yalana..
83
yarı ciddi, yarı şaka, yarı umursamaz bir
tavırla prag’da iken seni hiç aldatıp aldatmadığımı soruyorsun. benim
yazdıklarımı umursamayarak bu soruyu sorabildin milena. bunu sorman yetmiyormuş
gibi ben de seni cevaplayıp “hayır” demiştim. birbirini bu kadar zor gören iki
insan bunları mı konuşur?.
86
bilinmeyen bir şeye karşı duyulan korku
ile kaplıydı yüreğim. kesin değildi çünkü benim gücümü aşıyordu. mektuplarını
hep bir kez okumuştum bugüne kadar ikinciyi göze alamamıştım. bu olağanüstü
halde yaşamanın doğru olduğunu bilmeyiz ve her zaman gevşetmeye çalışırız onu
biraz daha. düşünmeyen bir hayvan gibi can çekişerek kendimizi kurtarmaya
çalışırız her zaman. mektuplarında susarak yalvarıyorsun sen milena. bana
yönelmiş oldukları için yakalamak istiyorum onları. yanıldığımı da hiç
zannetmiyorum..
87
hergün yazışmamızın iyi olacağını daha iyi
anladım. sen bunu benden önce anlamıştın. hergün mektuplaşmak insanı
güçsüzleştiriyor. istiyorsan yazma bana ama lütfen bunun sebebi hastalık
olmasın..
88
dürüstçe açıklamalar yaptığın halde bu
mektubunda en az diğerleri kadar mutsuz, fazlası ile içine kapanık ve bencil
biri olduğum için yanıldığımı düşünüyorum..
89
ah milena sanki denize düşmüş oradan oraya
sürüklenip duruyoruz. ne olursun yanlış anlama beni. ama senden uzaktayım
durumum fena sayılmaz, içime kapanık biriyim, çevremde konuşacak biri yok bu
yüzden sana içimi döküyorum. yaptığım doğru değil belki ama kendimi tutamıyorum
bir türlü. sonra yazdıklarıma bakıyorum şaşırıyorum aklım başıma geliyor..
90
herhalde seni kaybedersem robinson gibi
biri olurum. hatta ondan daha fazla robinson olurdum çünkü en azından onun bir
adası ve cuma’sı vardı. yine onu o adadan kurtarıp bütün başından geçenleri
düşe çeviren bir gemisi de vardı.
“ya hep ya hiç” sözü ne kadar büyük bir
söz. sen de ya benimsin ya değilsin. benimsen eğer hiç mesele yok herşey
yolunda demektir. ama benim değilsen hiçbir şey yok demektir. farkındayım bir
insana böylesine bağlanmak bayalığın da ötesi bir şey işte bu yüzden aklıma bu
düşünce geldiğinde durmadan bir korku çöküyor yüreğime..
91
artık gözlerine bakınca eskisi gibi
avunamıyorum. güneşe dayanamıyorum artık milena geri dönmeliyim, geri dönmeliyim.
yolunu kaybetmiş bir hayvan gibi gücümün yettiğince kaçıyorum. ama onu da
gittiğim yere götürebilir miyim diye düşünerek kaçıyorum. o belki gittiğim
karanlıkları aydınlığa çevirebilir..
neler olduğunu sen de benim gibi bir türlü
tam anlamıyorsun. büyük bir coşku ile karşılaşınca delirecek kadar ürperiyorum.
bir şey istiyorum, gürültüden, kalabalıktan uzak karanlığımda kendi başıma
kalmak. bir yerlere gizlenmek istiyorum bu isteğim ardından gitmek istiyorum..
bendeki bu coşku bir yanardağın patlaması
gibi olduğundan elbet dinecek bir gün. ama bu coşkuyu oluşturan güçleri içimde
taşıdığımı bilmek çok korkutuyor beni. zaten yaşamım korkulara bağlı beni
vareden bu korkular onlar yoklolursa ben de yok olurum. benim böyle olduğumu
sen de biliyorsun, hatta böyle olmasaydım benimle bu kadar ilgilenir miydin?
patlamalar şu an bitmek üzere aslında mutlu olmam gerekiyor ama bunların her
zaman olacağını bilmek korkutuyor beni..
gözüm açıldı artık milena, ama “beni
bırakma” diyen yakarışmalarımı düşünüp de acı çekmene gerek yok. bu konuda
senin ateşin hala bütün gücü ile aydınlatmakta yüreğimi. o yüzden
düşüncelerimde değişen bir şey yok. ancak bu durumun ne senin için ne benim
için kötü bir durum. çünkü söylenmesi gereken en küçük doğru söz ilk söylendiğinde
beni yıkmaya tepetaklak yuvarlamaya yeterlidir..
92
korkabilirsin diyorum çünkü senin
tanıdığın o adam yok artık hiçbir zaman da olmadı zaten. sadece ikiye ayrılmak
üzere olan bir adam var. birgün birlikte yaşarsak milena o viyana’da gördüğün
adam çıkıverebilir her an ortaya. yine de çok derinlerde kendisini herkesten
saklayan biri vardır. benim bile doğru dürüst tanımadığım güçlü her zaman oydu
aslında, elindeki iplerle beni oynatan. neden hiç çıkarmaz ki kendini ortaya?
yeryüzünde tam olarak bildiğimiz şeyler
çok azdır ama şunu iyi biliyoruz ki ikimizde: “biz hiçbir zaman birlikte
olamayacağız” yarın yataktan kalkamaycağımı bildiğim gibi. bu kalkma işi insan
iradesinin de üstüne çıkıyor galiba..
hesapladığımdan daha önce göreceğiz galiba
birbirimizi. ama yine de hiçbir zaman birlikte olamayacağımızı düşünmekten
alıkoyamıyorum kendimi. “önce” ile “hiçbir zaman” birbirinin aynı olan
kelimelerdir.
iki saat boyunca sedirde uzanmış seni
düşünüyordum. şunu iyi bil ki milena biz yanyana gelmiş benim yere yığılmış
varlığımı izliyoruz ama senin yanında duran ben cansızım artık.
artık sonbahar da oyun oynuyor benimle.
zaman zaman kuşkuya düşecek kadar yanıyor yine kuşkuya düşecek kadar üşüyorum..
93
benim için dünya binlerce “belki” ile
dolu..
94
dürüst bir insanım milena. esaretin izin
verdiği kadar dürüst. bir şeklimle herkese benzemeyen farklı bir yön var bende.
huzur içinde bir dakika bile çok görülmüştür bana. herşeyi savaşarak kazanmak
mecburiyetindeyim. sadece geleceğimi değil geçmişimi de kendim yaratmak
zorundayım. dünya sağa dönüyorsa bu ritme uymak için benim sola dönmem
gerekiyor. palto giymeye üşenirken bu koca dünyayı sırtımda nasıl taşırım ben?.
95
senin istediğin şey zaten dinlemek ve huzurlu
olmak. seni rahatsız etmediğime nasıl inandırırım kendimi? biliyorum ki
yazdığım mektuplar üzüyor seni karşı koyamıyorsun bu hüzne sende yaşamak için
tek çıkar yol susmak. bu uykularımızı daha saf daha çocuksu yapardı. ama
üzüntüyü de gece gündüz her zaman taşımak da katlanılır şey değil doğrusu..
96
bu son mektubum artık postaya uğramama
gerek kalmadı.. ayrılmadığımız için vedalaşmıyorum milena. –toprak beni içine
çekerse o başka- ama bunu başaramayacak çünkü sen varsın..
99
mektup yazmanın o içimi ürperten büyüsü
başladı gene. böyle olacağını hiç ummuyordum ama mektup yazmayacağım artık. ah
sevgili milena benim uykusuzluğum sizinkine benzemez. yalvarırım size ne olur
yazmayın artık bana..
102
herşeye rağmen sana selamlarımı
gönderiyorum. kapının önüne yığılı verseler dahi ne çıkar daha da güçlenirler
belki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder